Susacak mısın? | Ahmet Altan 27 Ekim 2015 Salı

Reklamlar

Susacak mısın?


İnsan kendi acısının derinliklerine, ışıksız kuytuluklarına, yaralı bir hayvan gibi kendi keder denizinin en diplerine çekilip saklansa da Türkiye’nin mızrağı gelip gene de böğrüne saplanıyor.

Sen kendi acınla susmaya çalışırken, Türkiye kendi acısıyla seni çığlıklar atmaya zorluyor.

Polisler kurt sürüleri gibi bir eve baskın yapıp masum bir genç kızı vurup öldürüyorlar.

Genç kızın tabutunu görüyorsun…

Tabutuna atılan çiçekleri…

Babasını…

Susacak mısın?

Sussan, nasıl susacaksın?

Susanlar var, yazar kılığında, bir hırsız çetesinin erketeliğine soyunmuş, maaş diye soygundan pay alan reziller var, kendilerini para karşılığında kullandıra kullandıra aşınmamış yeri kalmayan kullanışlı sefiller var, alçakça bir zorbalığı dilleri dışarda zevkle seyredip iktidardan cinayetleri alkışlama karşılığında kanlı bir bahşiş bekleyen, omurgaları maaş çekleriyle kırılmış yağlı sürüngenler var.

Onlar susar.

Sen nasıl susacaksın?

Utanmadan “biz gidersek beyaz Toros’lar gelir” deyip, “siyah Ranger’larına” Kürt sokaklarının kuşatılmış gecelerinde baskınlar düzenletip, çocukları vurduranların öldürttüğü gençler ağıtlarla toprağa bırakılırken ne yapacaksın?

Nasıl susacaksın?

Kimin acısı, kiminkinden kıymetli?

Başkaları acı çekerken nasıl saklanacaksın kendi acının derinliklerine?

Ağlayan Kürt analarını görüyorsun, yüzlerine bir dövme gibi kazınmış o kara kederi görüyorsun, sevdiklerinin arkasından sessizce ağlayan genç Kürt kadınlarının billurdan tomurcuklar gibi damlayan göz yaşlarını görüyorsun…

Susacak mısın?

Susmanın, alçaklarla aynı safta buluşmak anlamına geldiği bu zor günlerde, o acıları görmezden mi geleceksin?

Ankara’da bombalarla parçalananların, hastane bahçelerinde haber bekleyen yakınlarına yapılan zulümler var, onların o yağmurlu taş avlularda bir umutlu haber için bekleyişlerine bile tahammül edemeyen korkunç bir zorbalık var.

O insanlar orada beklemiyormuş, çile çekmiyormuş gibi onlara aldırmayan, onlar yokmuş gibi davranan, onlara yapılanlara ses çıkarmayan bir gazetecilik var.

Hastane bahçesinde haber beklemenin ne olduğunu biliyorum.

Doktorların gözünde bir ışık pırıltısı görmek için bakmanın, o sessiz yakarışın ne olduğunu biliyorum.

Bir de bunlara açlığı, soğuğu, aldırmazlığı, aşağılamayı ekliyorlar.

Evladından bir haber alabilmek için bekleşen yaşlı başlı insanları horluyorlar, iteleyip kakalıyorlar, bir bardak suyu bile onlara fazla görüyorlar, dağılıp gitsinler istiyorlar.

Susacak mısın?

Onların acılarını bile sömürerek, gerçekleri çarpıtarak, iki oy daha fazla almaya çalışan, tüyleri kandan parlayan akbabaların arasına mı katılacaksın?

Nasıl sessiz kalacaksın? Devamını oku Ahmet Altan 27 Ekim 2015 Salı Reklamlar